Türk filmleri konusunda repertuarımın iyi olduğunu sanırdım ama Kara Kentin Çocukları (1999) filmini daha önce hiç duymamış birisi olarak internette hakkında yazılanları okuyunca filmi hemen internetten (youtube'da var) buldum ve seyrettim. Bu başlıkta da bu filmi izlememiş olanlar için film hakkındaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Not: Filmin youtube'da iki kopyası var. Bir kopyanın kalitesi biraz daha iyi ama son sahnesinde ses yok. Bu sahne gelinceye kadar bu videoyu, son sahneyi ise diğer videoyu açarak izlemenizi öneriyorum.
Kara Kentin Çocukları filmi, 1999 yılında yapımcılığı ve yönetmenliği Orhan Oğuz tarafından yapılan underground bir Türk filmi. Filmin ilginç özelliklerinden birisi, uzun yıllar boyunca film sadece tek bir kopyaya sahip olduğu için kimse tarafından izlenememiş. Son yıllarda ise vhs kaydı gibi kötü bir çekimi internete yüklenmiş ve maalesef filmi izlemek isteyenler de bu şartlarda izlemeye razı olmak durumundalar.
Filmin başrollerinde Nilüfer Açıkalın, Peker Açıkalın ve Toprak Sergen yer alıyor. Aynı zamanda kaybettiğimiz usta sanatçılarımız İsmet Ay ve Savaş Dinçel de filmde rol alıyorlar. Hatta küçük bir rolde Ogün Sanlısoy da var filmde. Filmin konusu ise yeni evlenen ve alışılmışın dışında bir hayat yaşayan bir çiftin sosyopat birisine komşu olması ve olayların gelişmesi şeklinde özetlenebilir.
İnternette bu film hakkında nedense olumsuz yorum görebilmek neredeyse imkansız, herkes inanılmaz övmüş ve 90'lardaki Türk sinemasının kayıp hazinesi gibi bahsetmiş. Ben de çok büyük beklentilerle filmi izledim ancak maalesef büyük hayal kırıklığı yaşadım. Karakterler derin değildi, gençlerin kendi aralarında yaptıkları muhabbetler hiç gerçekçi değildi, oyunculuklar da açıkçası genellikle vasattı. Peker Açıkalın'ı seven birisi olmasam da bu filmdeki psikopat performansından sonra adamı yıllardır neden komedi filmlerinde oynatmaya çalıştıklarına şaşırdım. Forvete defans oyuncusu koymuşlar gibi yıllardır olmuyordu, ben de bu adamı inatla neden hep vasat komedi projelerine alırlar diye merak ederdim. Adam kötü oyuncu değilmiş, sadece komik değilmiş o kadar. Açıkçası ben Nilüfer Açıkalın'ın performansını daha çok beğendim diyebilirim.
Not: İlginç bir anektod olmakla birlikte soyadları aynı olduğu için karı koca Peler Açıkalın ve Nilüfer Açıkalın bu filme bu rolleri nasıl oynadılar diye merak ediyorsanız daha çok şaşırabilirsiniz çünkü birincisi filmden yaklaşık 5 yıl önce boşanmışlar. İkincisi ise Nilüfer Açıkalın filmin yönetmeni olan Orhan Oğuz ile evlenmiş. Sanat ile ilgilenen insanların boş kaprislerle uğraşmaması ve basit şeyleri aşabilmesi mükemmel bir durum.
Filmin girişinde mankenin çalınması ve nikaha götürülmesi çok güçlü bir giriş, ama sonrasında film vurucu kalmaya devam etmeye çabalarken fazla çuvallamış, filmin ciddi bir kısmı da olmasa da olurmuş ama sanki süreyi uzatmak için eklenmiş gibi duruyor. Filmin sonu ise daha vurucu olabilirmiş, spoiler vermemek amacıyla daha fazla ayrıntı vermiyorum ama nasıl ya bitti mi yani diye kalıyorsunuz.
Sonuç olarak izlediğime pişman değilim ama Videodrome filmi Taksim'in arka sokaklarında bir yerde geçse nasıl olurdu sorusunun amatör ve düşük bütçeli bir girişimi olmuş gibi görünüyor Kötü değil ama başyapıt diyenler de 90'larda çekilen diğer filmlere (Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gemide, Laleli'de Bir Azize, Piyano Piyano Bacaksız vb.) göz atmalılar diye düşünüyorum.
Önceki yazılarımdan bazıları için;
bkz: Hacker'lar ile ilgili en güzel filmler ve tavsiyeler
bkz: Satranç ile ilgili en güzel filmler ve tavsiyeler
bkz: Yalnızlık ile ilgili en güzel filmler ve tavsiyeler
bkz: Ekonomik kriz ile ilgili gelmiş geçmiş en güzel filmler
bkz: 2020'nin En İyi Korku Filmleri
bkz: Sondan Başa Giden En Güzel 10 Film