Aslında hemen her gün hepimizin aklından geçen ve yapmamanın daha faydalı olduğunu bildiğimiz halde sırf sorunun masumiyetine aldanarak kararımızı değiştirdiğimiz tehlikeli fikirlerdir bunlar. Mesela aldığı parayla kıt kanaat yaşayan birisinin kendini yeni bir telefon almaya ikna etmek için "hak ettim" diye düşünmeye başlaması bu tehlikeli düşüncelerden birisi. Hak etmiş olmak, uzun vadede kendi zararına olacağını bilerek bir eşyaya sahip olma isteğini gidermek için para harcamak anlamına gelmez. Burada daha mantıklı bir yaklaşım, amacın yeni bir telefona ihtiyaç olmadığını bilmek ve sırf yeni bir eşyaya sahip olma duygusunu yaşayabilmek için gereksiz para harcamanın hatalı olacağını anlamak olmalıdır. Kaldı ki kişi kıt kanaat yaşamak zorunda da değil, kenarda biraz parası da olsun bu kişinin, para neden herkese bu kadar batıyor da hemen harcamak istiyorlar onu da bir türlü anlamıyorum.
Bir diğer tehlikeli soru, özellikle alkol ve sigara kullanımına uzun bir süre ara vermiş (bırakmış) kişilerin bir tane içmekten bir şey olmaz, nasıl olsa bıraktım ya da nasıl olsa bırakabiliyorum diye düşünmeye başlamalarıdır. Herhangi bir zararlı alışkanlığı bıraktıktan sonra koşulsuz olarak kabul edilmesi gereken iki adet konu var. Bunlardan ilki asla ama asla kararı sorgulamamak (bırakmak doğru karardı nokta) ve bıraktıktan sonra tek bir sigaranın ya da en masum içkinin bile alışkanlığı tekrar tetikleyeceğidir.
Üçüncü tehlikeli soru, zamanınızın çoğunu geçirdiğiniz yerde kıymetinizin bilinmediği fikrine sahip olmaktır. Okul, aile ya da iş yeri olabilir bu bahsettiğim yer. Özellikle iş yerlerinde maaş ya da statü olarak hak ettiği karşılığı bulamadığı için depresyona giren ve sonunda istifa eden insanlardan maalesef sonraki zamanlarda daha büyük atılımlar yapabileni görmedim. Dışarıda kendinizi kendinize ve başkalarına ispatlamaya çalışmak, psikolojik ve maddi açıdan oldukça yıpratıcı bir süreçtir. Bu yüzden tavsiyem bu ispatlama işini mevcut konumunuzda iken başardıktan sonra gerekirse iş değiştirmenizdir. Maalesef kimse kendi yetersizliklerini kendi kendine göremiyor, kabullenemiyor ya da konduramıyor.
Dördüncü fikir ise hatalı bir hayat beklentisi üzerine. Kaygı, insan doğası için faydalı bir uyarandır ve endişesiz olmak, sanılanın aksine kimseyi daha mutlu ya da uzun ömürlü birisi yapmaz. İstatistikleri de zaten erkenden domates yetiştirmek için hareketli hayatını bırakıp Ege'ye yerleşen kişilerin daha erken öldüğünü göstermektedir. Bu yüzden kaygılarınızı düşman olarak görmek yerine onlara ihtiyacınız olduğunu anlayın ve bunu hep devam edecek bir süreç olarak kabullenin.
Son bir soru daha ekleyerek aklımdaki zararlı sorulara ve sorugulamalara bugünlük son vereyim, hayatı yarın olmayacak gibi yaşamak ve yarın ölmeyeceğimizin ne garantisi var diye düşünerek hayatı yaşamak maalesef hatalı bir düşünce biçimidir. Sizin ya da bir yakınınızın zor bir hastalığı varsa elbette başka bir durum ama her şey her zaman olduğu gibi yolundayken bir anda yarın kafanıza uçak düşmeyeceğine emin olamadığınız için zamanınızı işe güce ayırmama kararı vermek, zihninizin size kolay yoldan gitme telkininden öte bir oyun değildir. Zor sınavlara hazırlanmak, zor problemleri çözmek zorunda olmak, zor insanlarla uğraşmak... bunların hiçbirisi elbette kolay değil ama hayata altın kaşıkla gelmeyen her insanın yüzleşmesi gereken problemler.